8.11.09

Nefret değil, umut...

Tam ben oradayken kapının altından atılan broşürü hızla kaptım. Niyetim, yine o anormal partinin işiyse, atan kişiye birkaç laf etmekti. Tamam, sokakta falan dağıtmalarına birşey diyemiyorum ama kapımın altından böyle şeylerin atılmasını istemiyorum işte, canımı fena halde sıkıyorlar.

Broşürün kapağındaki "Umut, nefret değil" yazısını görünce "oh be" dedim seslice. Hemen baktım içine, kimler hazırlamış bu broşürü derken daha bir rahatladım. Onların anlatımıyla, Hope not hate girişimi 2005 yılında BNP'nin nefret politikasına karşı pozitif bir alternatif olarak kurulmuş. BNP faşist/ırkçı politik girişimleriyle toplumu birbirine düşürmeye çalışırken, Hope Britanya'nın farklı ırklardan oluşan çok kültürlü yapısıyla gurur duymayı öğütlüyor insanlara. Kimler yok ki bu organizasyonda: Tabloidler de olmak üzere basın, ünlüler, sendikalar, okullar, partiler ve yerel kuruluşlar...

Kasabanın dün kurulan pazaryerinde içinde benim arkadaşlarımın da bulunduğu bir grubun broşürü elden dağıttığını duymak da ayrı bir mutluluk yaşattı daha sonra.

Organisazyona daha yakından gözatmak isteyenlere işte adres: http://www.hopenothate.org.uk

Umarım bundan sonra bir daha BNP'den sözetmek zorunda kalmam.

Elim bloğa değmişken, merak edenlere kendimle ilgili kısa bir güncelleme de yapmanın iyi olacağını düşünerek:
Geçen yıl, bir üniversitede Medya ve Gazetecilik okumaya başladığımı belki hatırlayanlar vardır. Birinci yıl başarıyla bitti, hatta sınıf birincisiydim:) Ingiltere'de basının tarihi, haber yazımı, fotoshop, web dizaynı derken, az çok aşina olduğum konularla haşır neşir olduğumuzdan, birinci yıl kolaydı benim için.

Bu yıl, biraz zorlayacağa benziyor, şimdiden. Ancak, dersler daha tartışmalı ve uygulamalı, aynı zamanda da daha akademik ki bu da benim sevdiğim bir durum, zorlansam da bu böyle. Yalnız, short hand denen, özel bir alfabesi olan hızlı not almanın öğretildiği bir ders var ki hala içim ısınmadı kendisine. Zamanın çoğunu alan ders de o. Derste öğrendiğimiz yetmiyor, eve gelince elde kalem kağıt, okumayı yeni öğrenen çocuklar gibi sayfalar dolusu aaaa, bbb yazmak gerekiyor. Çok sıkıcı çoook. Bir ara defterimi scan edip buraya örnek bir short hand metni koymaya çalışırım.

Türkiye'de pratikten gazetecilik öğrenip yaptığım için, orada böyle birşeyin var olup olmadığından haberim yoktu. Çevremdeki kimsede de görmüşlüğüm yoktu. Bu konuda bilgisi olan yorum yazarsa sevinirim. Orada, hangi sistem, nasıl öğretiliyor...

Durumlar böyle...

23.10.09

Okulda, közde patlıcan salatası...

Bu gün, bölgemizdeki ilkokullardan birinde, 10 yaş grubu çocuklarla sigara böreği sarıp közde patlıcan salatası yaptık.

Ben her ne kadar basın/medya yönünde çizmeye çalışsam da kaderimi, bir aşçı/şef yaftası yapıştı yakama ki söküp atabilene aşkolsun. Şikayetçi miyim, hayır.

Çocuklarla yaptığımız bu günkü etkinliği bir kaç hafta önce planladık okulun müdiresiyle. Sabah saat dokuzda oradaydım. 16 sevimli çocuk, mutfak önlüklerini takıp ellerini yıkadılar, uzun saçlılar saçlarını topladı, doğrama tahtalarını önlerine alarak hazır ve nazır bir şekilde dinlediler benim ön açıklamamı. Etkinliğin asıl amacı, Antik Yunan tarihi ve mitolojisi öğrenen ufaklıklara, o bölgeden birkaç değişik yemek tattırmaktı.

Çocuklar titizlikle uyguladı gösterdiğim herşeyi. Bazılarının elinin yatkınlığı epey şaşırttı beni. Sordum, televizyondaki yemek programları favori programlarıymış. Çocuklarla çalışmanın ne kadar sabır gerektiren bir iş olduğunu bir kez daha anladım bu enkinlik sırasında. Herkese, her malzemeden bir parça verilerek doğramaları sağlandı. Fırında közlenmiş patlıcanlar sırayla elden ele dolaştırılarak soyuldu. Herkese ikişer yufka verildi ve yine onların yıkayıp doğradığı ıspanak ve rendeledikleri peynirle doldurulup sarıldı. Salataya herkes bir tutam tuz atıp, herkes limon suyu gezdirip, yağ şişesi elden ele dolaştırılarak yağ döküldü. Çocukların hepsi de çok dikkatliydi yağın, limonun dozunu kaçırmamak için.

Börekleri yaptıktan sonra birkaç çocuk bana, yufkalara iç olarak başka şeylerin de kullanılıp kullanılamayacağını sordular. Yaptıkları işe kendilerine böylesine vermeleri çok hoştu.

Bütün bunları yaparken, ben her ne kadar sabırsızlansam da arada bir, her ayrıntının tek tek çocuklara yaptırılmasının ne kadar önemli olduğunu farkettim. Elleri titreyerek yağ şişesinden yağ dökerken ya da karabiber öğütücüyü çevirirken, el kas kontrollerinin ve özgüvenlerinin gelişmesinde bu tür küçük ayrıntıların ne kadar büyük rol oynadığını hissettim. Salataya her başarılı miktarda yağ dökmenin ardından bir aferin verdik çocuklara. Aferini duyduklarında, yüzlerinde oluşan mutluluk çok hoştu.

Pişirilen börekleri (sigara böreği değil, peynirli ıspanaklı börek olarak adlandırdık onları) ve yapılan salatayı herkesin tabağına paylaştırdık ve kendi yaptıkları yiyecekleri mutlulukla yemelerini zevkle izledik okul müdiresiyle.

Yemekten sonra, hep birlikte ortalığı toplamaya girişti çocuklar. Kimisi bulaşıkları yıkarken, kimisi de masaları eski yerlerine taşıdı.

Bütün bir Sabahı böylesi zevkli bir uğraşıyla geçirdikten sonra, eve döndüğümde farkettiğim yorgunluk, hoş bir yorgunluktu.

Çocukların tacize karşı korunması, son derece titizlikle uygulanan ve sürekli gündemde tutulan bir konu bu ülkede. Okullarda, çocuklarla çalışacak herkesin sabıka kaydı yoklamasından geçmesi gerekiyor. Velilerinin iznini almadan çocukların fotoğraflarını çekmek de yasak. Bu nedenle, etkinliğe ait bir fotoğraf yok bu yazıda.

20.10.09

Ne renksiniz?

Bu BNP denen milliyetçi/ırkçı partinin yıldızı parlıyor bugünlerde. Geçtiğimiz aylarda yapılan Avrupa Birliği parlamentosu seçimlerinde milletvekili çıkardılar ya, kaale alınır oldular haliyle.

BBC, önümüzdeki perşembe günü efsanevi programı Question Time'a (Siyaset Meydanı'nın orijinal hali) konuk etti bu partinin lideri Nick Griffin'i. Diğer konuşmacılar da İşçi Partisi'nden Adalet Bakanı Sekreteri Jack Straw, siyahi yazar Bonnie Geer ve diğer partilerden konuşmacılar olacak.

BBC'nin bu adamla program yapması büyük bir tartışma başlattı ülke genelinde. Programın çekimi sırasında çalışacak olan bazı elemanlar, o gün çalışmak istemediklerini beyan ettiler. Irçılak karşıtları BBC stüdyosu önünde protesto gösterileri yapıyorlar, program çekilmesin diye. Stüdyonun olduğu bölgedeki belediye yetkilileri BBC'yi başka yerde çekim yapması için uyardı çünkü yaşanacak polisiye durumlardan dolayı semtlerinin zarar görmesini istemiyorlar. Bazı milletvekilleri durumu protesto edip, BBC'yi böyle bir program yaparak bu partiyi ve sempatizanlarına toplum nezdinde kabul edilir konuma getirmekle suçluyor. Bazı BNP karşıtları ise, "bırakın çıksın BNP lideri bu programa ve ağzının payı verilsin halkın önünde. Bu onlara iyi bir ders olur. Görmezden gelmek veya bastırmak, onları halkın gözünde kurban durumuna düşürecektir" görüşünde.

Bin çiçek açsın, bin fikir yarışsın misali, yada onun gibi birşey işte...

Bu gün yeni birşey eklendi duruma: Bu ırkçı parti, sağlam bir dayanak noktası olmayan her politik görüş gibi, duygu sömürüsü yaparak halk desteği aramakta, malum. Bunun için de özellikle ülke dışı operasyonlarda yaralanmış, ölmüş Britanyalı asker fotolarını çok kullanıyorlar propaganda aracı olarak. Bu gün, bu duruma tepki olarak bir grup eski general basın açıklaması yapıp, bu partinin ordunun imajını ırkçı propagandalarına araç olarak kullanmaktan vazgeçmeleri çağrısında bulundu. Ordunun ırkçı bir partiyle hiçbir alışverişinin olamayacağını, bu partinin orduya mesafesinin diğer partilerle aynı olduğunu söylediler. Haberi okumak isteyenler şuraya tıklayabilirler.

Bu arada, birileri BNP'nin üye listesini ele geçirmiş, isimler ve adresler webde (wikileaks) yayınlandı. Bir diğer ek bilgi de, bu parti tüzüğünde resmen "beyaz ve Hristiyan olmayanlar üye olamaz" ibaresini kullanıyordu geçen haftaya kadar. Kendilerine karşı açılan bir davayla, tüzüklerini değiştirdiler geçtiğimiz günlerde. Şimdi beni oyalayan düşünce, acaba üye olmak için başvursam mı?

Wikileaks, hükümetler, şirketler, partiler ve dinler hakkındaki "hassas" dökümanların, isimsiz adı altında siteye yapılan girişlerle halka açıldığı bir websitesi. Siteye girdiğinizde, siteyi görüntülemek için Türkçe (otomatik olarak çevrilmiş tarzanca bir Türkçe maalesef) dahil pekçok dil seçeneğinin de olduğunu göreceksiniz. Kesinlikle kullanışlı bir site...

17.10.09

Irkçılık, ama neden?

Maria'yla buluşup içtiğimiz kahvelerin ve doyurucu, harika bir sohbetin arkasından, eve dönerken rastladığım, bildiri dağıtan BNP (British National Party) sempatizanları epey canımı sıktı.

Maria bildiriyi almadan geçip beni de uyarırken, ben arkada kalıp bana uzatılan bildiriyi aldım. Hemen ayaküstü okuyup birşeyler söyleme ihtiyacı hissettim. Çünkü bu ilk değil. Beyaz ve Hristiyan Britanyalıları bünyesinde toplamayı hedefleyen, ırkçılık ve din üzerinden politika yapan bu saçma parti son zamanlarda çok sık boy gösterir oldu bu kasabada. Daha geçen gün kapının altından attıkları, ülkenin yabancılardan temizlenmesi üzerine birşeyler saçmalayan sığ, ilkokul çağındaki bir çocuğu bile ikna edemeyecek düzeydeki bildirileri epey canımı sıkmıştı yine.

Şimdi de, Manchester'da bir Hristiyan mezarlığının, bir camiye yol açılması için ortadan kaldırılmasi üzerine, 'ülkeyi işgal eden Müslüman Koloni'ye karşı propaganda içeren, fotokopiyle çoğaltılmış, sihay beyaz, üzerindeki fotoğrafların ne olduğu bile anlaşılamayan bir bildiri dağıtıyorlar. Her zamanki gibi, söylediklerinin hiçbir tarihi, sosyal ve politik altyapısı yok. Başka din ve ırktan insanlara karşı nefret yaymak için yapılan kuru propaganda.

Bildiriyi okuduktan sonra, biri kız biri erkek iki gence, bu kasabadan olup olmadıklarını sordum. Kız değilmiş, erkek buradanmış ama hiç görmedim kendisini daha önce. "Bu bildiriyi dağıtırken, ne yaptığınızın farkında mısınız?" dedim erkek olanına. "Düşündüğünüz gibi değil" dedi. "Nasıl düşündüğüm gibi değil? Dünyada olan biteni dinler ve ırklar çerçevesinde yorumlamaya çalışırsanız sonunun nereye varacağını göremiyor musunuz?" dedim. "İnsanların birbirine nefret duymasından başka bir işe yaramayacak bu bildiriler." Kız boş boş baktı sadece, hiç birşey söylemedi. "Bu partinin yapmaya çalıştığı sadece toplumun içine nefret tohumları ekmek, barışa hizmet etmek değil" deyip yoluma devam ettim.

Ben onlarla konuşurken, etrafta dinleyenlerin olduğunun farkında değildim. Eve yürürken, kalabalıktan birileri benimle aynı fikirde olduklarını söylediler.

Çok öfkeliyim, şu an onların kasabanın en işlek caddesinde bildiri dağıttıklarını düşünmek beni başka işlere odaklanmaktan alıkoyuyor. Nasıl durdurabilirim onları? Polisi arasam... Polis birşey yapamaz ki... Konuşma özgürlüklerini kullanıyorlar sonuçta. Demokrasinin gereklerinden biri, tahammül edebilene...

İnsanların sağduyusuna ve zekalarına güvenmekten başka yol yok. Dilerim, güvenim boşa çıkmaz.

4.4.09

Son

Bu serüven burada biter.